Hindistan bağımsızlık hareketinin büyük önderi Gandi, İngiliz yönetiminin ülkeyi terk etmesi için barışçıl yöntemlerle direniş eylemleri yaptı. Bu eylemlerin en başında geleni 1930 yılında gerçekleştirdiği ünlü “Tuz Yürüyüşü”dür. Ekteki yazımızda bu yürüyüşü inceliyoruz.
Gandi, 1920’de Hindistan Ulusal Kongre Partisi’nin başkanı oldu ve Britanya yönetimini Hindistan’ı terk etmeye zorlamak amacıyla “İngilizlerle Çalışmama” kampanyası başlattı. Ancak Amritsar’da İngiliz’lerin gerçekleştirdiği katliam 400 kişinin ölümüne ve yüzlercesinin yaralanmasına neden olunca daha fazla kan dökülmesini önlemek için bu direnişi durdurdu. Ertesi yılki kampanya, “İngiliz ürünlerinin boykot edilmesi, hükümet görevlerinde çalışmama, mahkemelerin yetkisini reddetme, çocukları okullara göndermeme” şeklinde oldu. Bunun üzerine bozgunculukla suçlanan Gandi, altı yıl hapse mahkum edildi ancak halkın baskısıyla iki yıl sonra serbest bırakıldı.
Gandhi, 1928 yılı Aralık ayında İngiliz Hükümeti’nden Hindistan’a kısmi yönetim hakkı tanınmasını istedi. Aksi halde amacı tam bağımsızlık olan yeni bir kampanya yapılacağını bildirdi ve bu istek kabul edildi. Gandhi böylece “derhal bağımsızlık” isteyen Subhash Chandra Bose ile Javaharlal Nehru gibi gençlerin görüşlerini yumuşatmakla kalmadı, kendi görüşlerini de kısmen değiştirmiş oldu.
31 Aralık 1929’da Lahor’da (bugünkü Pakistan’da) ilk kez Hindistan bayrağı açıldı. Hindistan Ulusal Kongresi, 26 Ocak tarihini Hindistan’ın bağımsızlık günü olarak Lahore’daki bu toplantıda ilan etti (1930). Gandi, bağımsızlığın ilanını takiben Mart 1930’da İngilizlerin tuz vergisine karşı yeni bir Satyagraha direnişi başlattı. Kendi tuzunu üretmek için Ahmedabad şehrinden Dandi köyüne kadar 400 kilometrelik bir yolu yürüdü. Bu yürüyüş, 12 Mart’tan 2 Nisan’a kadar sürdü. Tuz yürüyüşü diye adlandırılan bu yürüyüş, pasif direnişin en önemli bölümü oldu.

Tuz yürüyüşünün amacı, 1762 yılında Doğu Hindistan kumpanyası tarafından yürürlüğe getirilmiş olan tuz vergisini -Britanya’nın tuz tekelini- ihlal ederek denizden tuz çıkartmaktı. Bu verginin miktarı, yılda 25 milyon poundluk bir rakama ulaşıyordu. Gandhi, Mart 1930’da yürüyüşe başlamadan önce Britanya Genel Valisi Lord Irwin’e bir mektup yazmış ve yasanın kaldırılmasını, aksi takdirde şiddet içermeyen bir direniş yapacağını bildirmişti. Ardından da halka “kendinizi yeterince güçlü hissediyorsanız hükümetin işlerini terk edip bu yürüyüşe katılın” çağrısını yapmıştı.

Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati Ashramı’ndan başlayan yürüyüşe binlerce kişi katıldı. Hint okyanusu kıyısındaki Dandi köyüne kadar 388 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla 24 günde kat eden Gandi, o tarihte 61 yaşındaydı. 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize doğru yürüdü ve çamura karışmış bir toprak tuzu avuçlarına alıp tatlı suda yıkayarak ufaladı. Böylece bir Hintli’nin tuz çıkaramayacağına dair tuz yasasını ihlal etti. Ardından Gandi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başladılar. Bu eyleme katılan Gandi ve 60 bin eylemci hapse atıldı ama yasa da işlemez hale getirilmiş oldu.

Direnişin giderek güçlenmesi üzerine İngiliz yönetimi, Gandi ile görüşmeye karar verdi. Mart 1931’de Gandi – Irwin paktı imzalandı. Britanya hükümeti sivil başkaldırı hareketinin durdurulmasına karşılık tüm siyasi tutukluları serbest bırakmaya razı oldu. Ayrıca Hindistan Ulusal Kongresinin tek temsilcisi olarak Gandi, Londra’da yapılacak olan yuvarlak masa konferansına davet edildi.
İngiltere’deki konferans, idari gücün el değiştirmesinden çok Hint prensliklerinin ve azınlıkların sorunlarına odaklandı. Bu durum, Gandi ve milliyetçiler için bir hayal kırıklığı oldu. Lord Irwin’den sonra tayin edilen Lord Willingdon, milliyetçileri bastırmak için yeni tedbirler aldı. Gandi, yeniden tutuklandı. Gandi’nin nüfuzu bu şekilde yok edilmeye çalışılsa da başarılı olunamadı.

1932’de Dalit kastlarının lideri Dr. Ambedkar’ın önderliğinde yapılan kampanya sonucu hükümet, yeni anayasa ile Parya’lara seçim hakkı vermek zorunda kaldı. Gandi, Eylül 1932’de yaptığı altı günlük orucu ile hükümeti daha eşitlikçi uygulamalarda bulunmaya zorladı. Böylece Gandi, Harijanlar yani “Tanrının Çocukları” adı verilen paryaların yaşam koşullarını iyileştirmeleri i̇çin yeni kampanyalara başlamalarını sağladı. 8 Mayıs 1933’te Gandi, Harijan hareketine destek olmak için 21 günlük kişisel bir arınma orucu daha tuttu.

Mahatma Gandhi’nin özgeçmişini yazan Louis Fisher, Gandi’nin büyüklüğünün “herkesin yapabileceği fakat yapmaktan çekindiği şeyleri yapabilmesinde yattığını” söylemişti. Tuz yürüyüşü, Dünyanın gördüğü en büyük şiddet karşıtı direniş oldu. Bu, Gandinin kişisel felsefesinin pratikte kanıtlandığı bir zaferdi.
Tuz yürüyüşü, ülkesini İngiliz sömürgeciliğinden barışçıl yöntemlerle kurtarmaya çalışan zeki bir siyasi önderin hayata geçirdiği ve kitlesel bir hareketi tetikleyen ilginç bir eylemdi ve 60 bin kişiyi aşan destekçisi ile İngiliz İmparatorluğu’nun temellerini sarstı.

Bu eylem sonucunda İngiliz yönetimi yıkılmadı, tuz tekeli 17 yıl daha kalkmadı ve bağımsızlık da gelmedi. Ancak Hindistan’ın özgürlük ve bağımsızlık yolu artık sonuna kadar açılmıştı. Tuz yürüyüşü, tüm dünyanın ve özellikle Amerika’nın Hindistan’daki bağımsızlık hareketinin haklılığını anlamasına yardımcı oldu. Hatta Gandi, 1930 yılında Time dergisi tarafından yılın adamı seçildi.
Tuz yürüyüşü aslında Gandi için kitlesel bir eylemden daha fazla bir şeydi. Yürüyüşünü bir vaizin hacca yürümesi gibi gören Gandi, Hindistan’ı bağımsızlığa kavuşturmanın dışında hayalini kurduğu barışçı toplumun da temellerini atmak düşüncesindeydi.

Nehru, anılarında tuz yürüyüşünün Gandi ile olan kişisel ilişkisinin kilit noktalarından birisi olduğunu ve eylemin en kalıcı etkisinin Hintli’lerin İngiliz yönetimine ilişkin davranışlarını değiştirme yönünde olduğunu ifade ediyor. Nehru, şöyle devam ediyor: “Bu tür direniş kampanyalarının İngiliz yönetimi üzerinde oluşturduğu baskılar sonucunda İngiliz hükümeti ve onun idari yapısı sarsılmaya başladı. Fakat, kanaatimce asıl önemli olan şey özellikle köylü kitleleri üzerinde yarattığı etkilerdi.” İngiliz’lerle işbirliği yapmama, bu köylüleri içinde bulundukları bataklıktan çekip tekrar kendilerine güven duymalarını sağladı. Kitleler cesaretle hareket ettiler ve zalim baskılara direnerek ufuklarını genişlettiler aynı zamanda Hindistan’ı bir bütün olarak algılamaya başladılar. Bu algılama hiç kuşkusuz Hint Milliyetçiliğinin gelişmesini sağladı.
Dandi yürüyüşü, Nehru’nun da söylediği gibi “sıradan insanlarda özgürlüğün ve yaşamın kıvılcımını çaktırdı” ve bağımsızlık hareketinin kitlelerce benimsenmesini sağladı.

Gandi’nin tuz yürüyüşünün altında yatan derin anlamı ortaya çıkarmak için onun Sabarmati’den Dandi köyüne yaptığı uzun yolculuğun izlerini sürmek gerekiyor. Gandi, neden “tuz” gibi basit bir maddeyi kampanyasının önemli bir ayağı haline getirmişti? Fakir – zengin tüm Hintlilerin kullandığı yaşamsal önemdeki tuz, İngilizler tarafından 40 yıldır çok yüksek oranda vergilendirilmekteydi. Tüm tuz üretim kaynakları Hindistan’ın kendi öz kaynakları olduğu halde Hintliler bu vergiyi ödemek zorunda bırakılıyordu. Halkını çok yakından izleyen ve tanıyan Gandi, tuz üzerinden yapılan bir eylem sayesinde bağımsızlık hareketinin özünün halk tarafından kolayca anlaşılmasını sağlayacağını düşünüyordu. Tuz kampanyası, seçkinci olmayan ve en alt tabakadaki Hintlilerin bile kendilerini kolayca benimseyebilecekleri bir eylemdi. Her tabakadan Hintli kolayca tuz üretebilir, kullanabilir, pazarda satabilir ve bu yolla İngiliz yönetimi yasalarına meydan okuyabilirdi.
Gandi, tuz vergisinin kaldırılması amacıyla 2 Mart 1930 tarihinde (Yürüyüşten önce) Hindistan Genel Valisi Lord Irwine mektubunda şöyle yazmıştı: “Eğer bu mektubum sizi ikna edemezse bu ayın 11. günü benimle gelecek olan Ashram mensupları ile birlikte tuz yasanıza muhalefet eden yürüyüşümüzü başlatacağım. Bu verginin fakir halkım açısından çok insafsız olduğunu düşünüyorum. Bağımsızlık hareketi esasen ülkenin en yoksullar için var olduğundan, mücadelemiz buna karşı direnmekle başlayacaktır.”

Gandi’nin yürüyüş rotasındaki her kişi bu yolculuğa tanıklık etti. Yürüyüş kolunun uzunluğu kısa bir sürede 3 km’yi geçmişti. Gandi böylece hiçbir Hintli’nin yasal olarak yapmasına izin verilmeyen bir eylemi gerçekleştirdi. Deniz kıyısına geldiğinde bir gazeteci ile konuşan Gandi şunları söyledi: “Bağımsızlık mücadelemizin bu ilk merhalesinde mutlu sona ulaştığımız için Tanrı’ya şükrediyorum. Yürüyüşe müdahale edilmemesinin hükümet açısından bir politika değişikliğinin işareti olmasını temenni ediyorum. Ancak İngiliz yönetiminin Hindistan halkına karşı aldığı sert tedbirler ve Hindistan’ın zalimce sömürüşünün devam etmesi karşısında, bunun ancak dünya kamuoyunun davamızı güçlü bir biçimde desteklemesi sayesinde gerçekleşebileceğine inanıyorum. Yürüyüşümüze -şimdilik- müdahale etmeyen İngiliz Hükümeti’nin yarın tuz yasasına muhalefet edecek sayısız Hintliye nasıl davranacağını görmek istiyorum.”

Gandhi, 4 Mayıs gecesi deniz kıyısına yakın bir köyde yoldaşlarıyla birlikte bir mango ağacının altında paltosuna sarılmış şekilde uyurken 1827 tarihli tuz yasasını ihlal ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
Tuz yürüyüşünün etkileri Hindistan’ın her yerinde hissedildi. Onbinlerce Hintli, yasak olduğu halde tuz üretip sattı, on binlercesi de bunları satın aldı. Bu dönem, Hintliler’in bağımsızlık mücadelesine kitleler halinde katılmasını sağlaması ve dünyanın dikkatini Hindistan’a çekmesi açısından Gandi’nin siyasi mücadelesinin doruk noktasını oluşturdu. Gandi, cezaevinden çıktıktan sonra Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesini sürdürdü.
