Dharma, insanın doğayla, cansız nesnelerle hatta tüm kozmosla olan etkileşimini düzenleyen temel ilkedir. Hayatı ve evreni ortaya çıkartan düzeni ve gelenekleri ifade eder. Toplumu yöneten davranışları, ritüelleri, kuralları ve ahlak yapısını düzenler.
Her bireyin dini görevlerini, uyması gereken ahlak kurallarını Hindu dini açısından gösterir. Dharma ilkesi ile sosyal düzeni sağlamanın temelinin doğru ve erdemli davranışlar olduğu ortaya çıkmıştır. Dharma, dünyadaki uyum ve düzeni sürdürmek için tüm varlıkların uyması ve saygı duyması gereken bir ilkedir.

Bir eylemi yönlendiren ve sonucunu ortaya çıkartan şey ne eylemin kendisi ne de sonucudur, sadece doğa yasalarıdır. Bu yasalar anlaşılmazsa kaos kaçınılmaz olur. Her insandaki Dharma, doğuştan gelmiştir ve kişinin bireysel varlığını kendisinin olması gerektiği gibi yapar. Bununla kişi, kendi doğasının ve kendisini gerçeğe yönelten çağrının peşinde koşar ve nihayetinde bunu gerçekleştirir. Böylece kişi, kozmik konserde kendi rolünü ortaya koymuş olur. Bu doğal yasalar ile kendini gerçekleştirme, o kişinin kendi öznel Dharmasıdır. Hinduizm’de Dharmayı açıklamak için verilen klasik bir örnek şöyledir: Bal yapmak arının, süt vermek ineğin, ışığını yaymak güneşin, akmak nehrin Dharma’sıdır. Dharma, tüm varlıkların temel niteliği, özüdür.

Dharma, makrokozmos ile mikromozmos arasındaki ilişkileri düzenlemeye çalışır. Dharma yasalarının kişi üzerinde iki işlevi vardır. Bir yandan kişiye dünyada nasıl yaşanması gerektiğini anlatırken Tanrı tasvirleri ile kişiyi sonsuzluğa ve evrensel bilince götürür. Burada amaç kişiyi mikrokozmos ile makrokozmos arasında bir tür paradoksa sokmak ve bu yol ile zihnini geliştirmektir.
Hindu dininde adeta sonsuz sayıda tanrı, tanrıça, ermiş ve saddhu’nun varlığı ile karşılaşan batı insanı bunun nedenini kavramakta zorluk çeker. Aslında bu kadar çok sayıda ve bu kadar çok çeşitte Tanrı sembollerinin var olması ile evrenin sonsuzluğunu kavratmak ve bu sayede kişinin zihninde bir tür uyanış yaratmak amaçlanmaktadır.

Dharma ilkesi Hindistan’da ortaya çıkmakla birlikte bugünkü Afganistan’dan Güneydoğu Asya’ya kadar çeşitli yerlere yayılmıştır.

Dharma ilkesi daha sonraları Çin’e ve Japonya’ya kadar yayılmış ve o bölgelerin kültürlerine uygun değişikliklerle kullanılmıştır.

Dharma ideali bir daire şeklinde ifade edilir. Bu sembolün geçmişi Vedik dönemdeki Güneş Tanrısı Surya’ya kadar gider. Bu sembol zamanla Surya’nın aracının bir tekerleği şekline dönüşmüştür. Bu tekerleğe kanatları da dahil edildiğinde bu sembol aynı zamanda Yaşam Çarkı, haline gelmiş ve bu çark hayatın dönüşümünü göstermeye başlamıştır. Bu sembolün ismi Dharmaçakra – Dharma çarkıdır.

Hindistan Devletinin bayrağının ortasında bulunan Dharmaçakra sembolü tam da bu anlamda kullanılmaktadır. Hindistan’dan başka Sri Lanka, Moğolistan, Tibet Özerk Bölgesi, Sıkkım Özek Bölgesi gibi devletlerin ve özerk bölgelerin bayraklarında da Dharmaçakra sembolü kullanılmaktadır.

Bu nedenlerle Hindu dininde Tanrı tasvirlerine ve Tanrıları sembollerle açıklamaya büyük önem verilir. Tanrılar, kendilerine yeryüzünde çeşitli avatarlar (temsilci – vekil) seçmiştir. Bu avatarların bazıları kötülüğü yenmiş bireyler şeklinde görünürken, bazıları alçakgönüllü ve dindar insanlar olarak ortaya çıkmıştır.
Tanrıları, yani yüce güçleri doğrudan kavramak, insanlar gibi ölümlülerin yapabileceği bir şey değildir. Bu nedenle Tanrılar avatarlar şeklinde zuhur ederler. Hindu Dharması Tanrıları nitelikleri ile açıklamaya çalışır. Milyonlarca sayıda Tanrıların var olmasına rağmen bu çokluk Hinduların birbirlerinden ayrılmasına neden olmaz aksine tüm Hinduları birleştirir.

Hindu dinindeki Tanrılardan birkaçını ekte inceliyoruz.
Brahma:
Brahma tüm evrenin yaratılışını sağlamıştır. Brahma dört kafalı olarak tasvir edilmiştir. Hindu dininin temelini oluşturan 4 Veda, bu 4 kafadan gelmiştir. Atma’yı (Ruhu) barındırır.

Hamsa
Kişi Brahma tarafından temsil edilen Veda’ların gerçek anlamını öğrenmeyi başarırsa, bir kuğu (Hamsa) gibi süzülerek uçar ve yaşamın nihai amacına – Moksa’ya (Nirvana) ulaşır.
Hamsa seviyesindeki bir kişi sütü sudan ayırabilme yetisine sahip olur. Bu, evrenin hem iyiler ve hem de kötülerle dolu olduğunu açıklamanın sembolik bir yoludur. İyi veya kötü yolu seçmek, tamamen kişinin tercihine bağlıdır.

Vişnu
Vişnu her biri bir silah veya bir sembol taşıyan dört koluyla tasvir edilir. Bu semboller Shankha, Çakra, Gada ve Padma’dır. Vişnu, kendisine adanmış olan inananlarını dünyanın acılarından ayrı tutar ve kötülükleri onların hayatlarından uzaklaştırır.

Shankha
Bir deniz kabuğu olan Shankha’dan çıkan ses, tüm evreni oluşturduğuna inanılan temel sestir (Naada). Bu ses ‘Om’ hecesidir, bu nedenle “Pranava – her şeyin başlangıcı” olarak da adlandırılır.

Çakra
Kelime anlamı olarak birbirinden ayrılan ve sürekli hareket halinde olan demektir. Ayrıca çakra, bir adanmışın sürekli iniş çıkışlardan geçmesi gerektiğini ve nihai bilgiye yani Moksha’ya (Nirvana) ulaşmaya çalışmaktan asla vazgeçmemesi gerektiğini anlatır.

Gada
Cezayı temsil eder. Bir kişi haksız bir iş yaptığında, Tanrı’lar onu cezalandıracaktır. Bu ceza, Vishnu’nun elinde tuttuğu bir gürz ile gösterilir. Dolayısıyla Dharma yolunda olmak tüm canlılar için ders olmalıdır.
Padma (Lotus)
Kendini dünyevi zevklerin çamurundan çıkartan, sonra bilgi çiçeği gibi açan sürekli bir çabayı gösterir. Suyun üzerinde yüzen bir Lotus çiçeği gibi görülse de, aslında asla suyla temas halinde değildir. Bu nedenle, tıpkı bir Lotus çiçeği gibi Artha ve Kama’ya (amaç ve göreve) dalmak gerekir.

Şiva
Hindu kültüründe bir Tanrı’nın en ikonik gösterimi Shiva’nınkidir. Mahadeva (Yüce Tanrı) olarak da bilinir. Her zaman Samadhi halinde bulunan bir keşiştir. Her türlü dünyevi zevkten vazgeçmiş ve Smashana’yı (ölü yakılan yer) mesken edinmiştir.

Trishula
Shiva’nın her zaman elinde taşıdığı üç çatallı bir mızraktır. Bir insanın muzdarip olduğu üç tür acıyı (shula) temsil eder.
Bunlar, Adidaivika, Adibhoutika ve Adhyatmika’dır. Bu acılar, önceki hayatın eylemleriyle, önceki hayattan getirilen bedenle ve yeniden doğmuş olan Atma ile ilgili acılardır. Shiva’nın yolu, kişiyi bunların üçünden de kurtarır.

Shankarabharana
Shiva’nın boynuna dolanmış olarak duran bir yılandır. Yılan, korku, zehir ve ölümün sembolüdür. Shiva’nın boynunun etrafındaki yılanın temsil ettiği durum, zarar verebilecek şeyleri yakınımızda tutmak, ancak onlar üzerinde tam kontrol sahibi olmaktır.

Shiva’nın üçüncü gözü
Saf nihai bilginin şeklidir. Tüm yaratılışın ortaya çıkması Shiva üçüncü gözünü açtığında gerçekleşmiştir. Bir kişi Shiva’nın saf bilgisini bir kez edindiğinde, geçmişin ve şimdinin tüm bağlarından kurtulur.

Bhasma
Shiva’nın bedenine sürdüğü beyaz toz olan Bhasma, kişinin maddi varlığının geçiciliği konusunda ne kadar bilgiye sahip olduğunu gösterir. Beden yakıldığında geriye kalan son şey Bhasma’dan (beyaz tozdan) başka bir şey değildir. Shiva, “her şey toz olup gidecektir, bu yüzden gurur ve ego sahibi olmayın, daima alçakgönüllü olun” der.

Chandra (Hilal)
Shiva’nın kafasındaki hilalin, iki anlamı vardır. Birincisi, Chandra (ay) lanetlendiğinde ve tüm ihtişamını kaybettiğinde Shiva onu kafasında taşıdı. Bu, Shiva’nın adanmışlarını asla acı içinde bırakmadığı anlamına gelir. Shiva her zaman kurtarıcıdır. İkincisi, hilalin büyümesi ve gelişmesi, insan hayatında hiç bitmeyen değişiklikleri ve gelişmeleri ifade eder. İnsan, zamanı geldiğinde dolunay gibi parlayacağını umarak karanlığı yenmeye cesareti olmalı.

Damru
Shiva’nın elindeki küçük davuldur. Damru, yaratılıştaki tüm enerjinin kaynağıdır. Shiva, “Naada Brahma”dır, (Kozmik ses, Om hecesi). Onsuz bu dünyada ses veya müzik olmaz.
