Hindistan’ın ilginç dini inançlarından birisidir. Jainizm, kuzeydoğu Hindistan’da M. Ö. 800 yıllarında ortaya çıkmıştır.
Jain dini, her canlı varlığın (insan, hayvan, bitki, mikrop, mikroorganizma) eylemleri veya karmaları nedeniyle tekrar tekrar doğmak zorunda olduğu bir ruh taşıdığına inanır. Bu ruhlar, toprakta, suda, ateşte veya havada temel varlıklar olarak görünebilir. Mikro organizmalar seviyesinden başlayıp bitki olmak için yeniden doğar ve solucan, böcek, kuş, sürüngen ve memeli hayvanlar olarak tekrar tekrar beden alır.
Bu gelişmenin en üst haline ulaşabilen varlıklar ise insan biçimini alırlar. Bu varlıklar, daha da gelişmeleri halinde yaşam döngülerini aşar, evrenin en yüksek seviyelerinde sonsuz bir özgürlüğe ulaşmış varlıklar bile olurlar. Buna Budizm’de Nirvana, Hindu ve Jain dininde Moksha seviyesi denir.

Jainler yaratıcı bir Tanrıya inanmazlar. İyi ve kötü tüm deneyimler, kişinin kendi yaptıklarından ve eylemlerinden kaynaklanır. Jain inancına göre ruhsal yükselişin anahtarı, beş yeminin yerine getirilmesinde yatar. Bunlar,
- Şiddetsizlik (Ahimsa),
- Yalan söylememe (Satya),
- Çalmamak (Asteya),
- Maddi şeylere bağlanmamak (Aparigraha),
- Bekar kalmak (Brahmacarya)

Jain dininin bazı özelliklerini daha ayrıntılı olarak aşağıda inceliyoruz.
Eşitlik
Bir Hindu tapınağında tanrıya özel erişime yalnızca rahip (Pujari) sahiptir. Yalnızca rahip, tanrı sembolüne dokunabilir veya pujaları ve ritüelleri gerçekleştirebilir. Müslümanlıkta ise kadınların ön sırada olmasına izin verilmiyor. Hatta, bazı camilerde erkekler ve kadınlar için ayrı giriş ve çıkış kapıları vardır, kadınlar sadece erkeklerin arkasında tamamen ayrı bir alanda namaz kılabiliyor.
Günümüz Jain dininde ise herkes her ibadeti yapabilir. Bunda sadece sıraya uyma kuralı uygulanır. Kısaca, erken gelen önce yapar. Tanrı sembolüne erken erişim istiyorsanız, önce gelmeniz ve sıradaki ilk kişi olmanız yeterlidir. Bu kadar.

Aynı eşitlik ilkesi sayesinde Jainler kendi aralarında özgürce etkileşime girerler, herhangi bir Jain mezhebinin en ‘hoşgörüsüz’ü olanı bile çocuğunun Jainizm içindeki herhangi bir başka mezhebinden birisiyle yemek yemesine, oynamasına, hatta evlenmesine aldırmaz. Jainler, temelde tüm insanların EŞİT olduğuna inanırlar.
Jain felsefesinde, her bir ruha saygı duyulur, hiç kimse, kurtuluşa ulaşabilme açısından aşağı veya üstün olarak kabul edilmez.

Sembollere veya putlara tapınma yoktur
Jainizm’in iki dalının görüşleri:
Murtipujak: Kelime anlamı olarak sembollere tapanlar anlamına gelir. Bu mezheptekiler, Tanrı sembollerine çiçek, meyve, safran vb. sunarlar ve onları zengin giysiler ve mücevherli süslerle süslerler.
Sthanakvasi: Bu mezhebin temel prensibi sembollere tapmamaktır. Hindistan’ın Gujarat eyaletinde 15. yüzyılda zengin ve zeki bir tüccar tarafından kurulmuştur; daha sonra birçok zengin hane de bu tarikata katılmıştır. Sembollere tapmadıkları için tapınak inşa etmezler.
Her iki mezhep birbirine tahammül eder ve barış içinde bir arada yaşar. Jainizm tarihinde, tanrı figürleri konusunda (veya bu konudaki başka herhangi bir konuda) anlaşmazlık nedeniyle tek bir damla bile kan dökülmemiştir.
Öte yandan, Jain metinlerinin yorumlanmasında farklılıklar doğduğunda bu farkları incelemek için konferanslar yapılıp ortak karara varmaya çalışılır. Çoğu kişi, birbirini dinlemenin, anlaşmazlıkları çözmenin en barışçıl, modern yol olduğu konusunda hemfikirdir.

Ateist, Çok tanrılı, Monoteist
Birbirine zıt gibi görünen bu ifadelerin hepsi Jainizm için geçerlidir.
Ateist: Jainizm’de yaratıcı bir Tanrı veya tanrılar yoktur. Ölümden sonra gökyüzünde oturan ve kişiyi yargılayarak cennete veya cehenneme koyacak hiç bir varlık yoktur. Kurtuluş istiyorsan, kendi yolunu kendin bulmalısın. Hiçbir ibadet, veya hac, Moksha’ya hemen ulaşmanızı sağlamaz. Nihai bilgiye kendi başınıza erişmeniz ve kendinizi yeniden doğuş döngüsünden kurtarmanız gerekir.
Çok tanrılı: Çünkü tanrıları Gurular olarak görür. Jainizm’deki 24 Tirthankar (öğretmen) bir çeşit Tanrı değil Moksha’ya ulaşmış kişiler olarak kabul edilir. Onların izlediği yol, Moksha’ya ulaşmak için örnek alabileceğiniz yoldur. Bu, en kıdemli arkadaşınıza bir sınavı nasıl kazandığını sormak gibi bir şeydir. O kişiyi belirli bir sınav konusunda ‘Guru’nuz yaparsınız. Ancak onun tavsiyelerini kabul etmeniz veya bu tavsiyelere uymanız da zorunlu değildir. Sonuçta bunlar yalnızca size kalmıştır.
Monoteist: Kendisini özgürleştiren herkes ‘Siddha’ olur. Siddha, ne erkek ne de dişi olan, ne algılayan ne de algılanan, rengi, kokusu ve formu olmayan özgürleşmiş bir ruhtur. Bir Siddha, her şeyin farkındadır ve her şeyi bilir. Biçimsizdir, ses değil, renk değil, koku değil, tat değil, dokunma veya benzeri bir şey değildir. 24 Tirthankar’dan hangisine ibadet ediyor olursanız olun, onların özgürleşmiş ruhlarına saygı gösteriyor olursunuz.
Jainizm’de tapınılan şey niteliği olmayan bir şeydir. Bu nedenle Jainizme Monoteist bir din de denebilir.

Ahimsa veya şiddetsizlik
Jainizm’deki en yaygın bilinen ve tartışılmaz ilkesi belki de budur. Jainizm’de hiçbir canlıya zarar vermemenin gerekliliği hep vurgulanır. Bunun İngilizcedeki güzel bir ifadesi “Live and Let Live” yani “Yaşa ve yaşat” şeklindedir.
Bu ilkeye göre; hiçbir canlı varlığa zarar vermemeye çalışan Jainler, nefes alıp verirken bile herhangi bir canlıyı öldürmemek için ağızlarına maske takarak dolaşır ve katı bir vejeteryan yaşam sürdürürler. Bir yere oturacakları zaman, herhangi bir böceği ezmemek için yanlarında taşıdıkları süpürge ile oturacakları yeri süpürürler.
Jainler saf vejeteryandır. Et ve balık ürünleri yemezler. Süt ve süt ürünleri ise serbesttir. Meyvesi toprağın altında olan patates, havuç gibi seyler yemiyorlar. Meyveleri dalından kopartmıyorlar, kendiliğinden yere düşünce alıp yiyorlar. Soğan ve sarmısak da yemiyorlar.
Bir Jain rahip, elinde bir Tavus Kuşu tüyü taşır ve bununla yürüdüğü yol üzerindeki toprağı süpürür. Bunun nedeni, yanlışlıkla bir karınca veya böceğin üzerine basıp öldürmemek içindir.
Ahimsa’nın uzantısı olan bir diğer ilke de ‘Atıkların minimizasyonu’dur. Bir Jain keşişin hayatı, en az kaynak tüketerek ve tüm canlılara en az zarar vererek yaşamanın ideal bir örneğidir. Yaptıkları her aktivite, yukardaki iki ilke akılda tutularak tasarlanmıştır.
Jain inanışının şiddetsizlik kavramına karşı en güçlü argüman, bunun uygulanmasının imkansız olduğudur.

Yaratıcı tanrı kavramı yoktur
Jainizm der ki: Evren kendi kendine var oldu, onu kimse yaratmadı – hiç kimse onu yok edemez, sonsuza kadar kalır, kendi varlığını sürdürür ve biz evreni sadece biliriz ama evreni asla yönetemeyiz.
Bu öneri tamamen doğru olmayabilir. Ama birinin “evreni 6 günde yaratması” veya “asa darbesi olan biri”sinin işi gibi mitolojilerden çok daha mantıklı geliyor.

Jain dini hakkında YouTube videosu