Bir çok tarihsel kaynakta Babür İmparatorluğuna “Mughal’ler” deniyor. Bu isim, Mughal/Mogul kelimelerinin Farsça’daki halidir. Bu haliyle sadece bir tek dildeki (Farsçadaki) karşılığını genelleştirdiği için doğru kabul edilmemesi gerekir. Buna karşılık bu terim tarih boyunca böyle kullanıldığından dolayı artık “doğru” ve “geçerli” olmuştur. “Babür İmparatorluğu” teriminin yerine “Timurlular” veya “Gürkanlılar” denilmesini önerenler de vardır. Bizce bu terimler de imparatorluğun niteliğini tam olarak ifade edememektedir.
Ekteki yazımızda bu isimlendirmenin temelleri, nedenleri ve sonuçlarını inceliyorum. Yararlandığım kaynaklar :
- The Great Moghuls – Bamber Gascoigne
- Vekayi – Babür’ün Hatıratı – Çeviren: Reşit Rahmeti Arat
- Hindistan Tarihi – Y. Hikmet Bayur
- Emir Timur – Ahmet Şimşirgil
- Timurlular – İsmail Aka
- Ekber Şah ve Din-i İlahi – H. Hilal Şahin
Aile Kökleri
Babur, iki sultanlık geleneği arasındaki birliğin ürünü bir soydan geliyordu. Babası Ömer Şeyh Mirza, Fergana’nın Timuri Sultanıydı, annesi Kutluğ Nigar Khanum ise Cengiz han soyundan gelen bir prensesti.
Timuriler, köken olarak Emir Timur’dan gelen sultanlık sülalesiydi. Moğol değildi, Farslılaşmış Türklerdi. Mughaller (Babürlüler) kendilerini her zaman Timur ile ilişkilendirirler.
Babur, Timur ile Cengiz Han’ın soyları arasındaki bir evliliğin sonucuydu ve o günlerde bir kişinin soyu, ailenin baba tarafından belirleniyordu. Annesi tarafından değil. Bu, Babur’ü Cengiz Han tarafı değil Timurlu bir hükümdar yaptı. Babür, bu durumdan her zaman gurur duymuştu. Timurlular ise kendilerini hem Babürlülerden ve hem de dönemin önemli bir gücü olan Özbeklerden daha kültürlü insanlar olarak görüyorlardı.

Babürlüler, anne tarafından Cengiz Han’ın soyundan geliyordu. Ancak, anne tarafı da Moğolların İmparatorluk ailesine ait değildi.
Öte yandan, Timuriler, Cengiz Han Hanedanı ile başka bir yönden yakından ilişkiliydi. Timurun eşi Saray Mülk Khanum, Cengiz Han soyu ile doğrudan ilişkili ve Çağatay Han soyundandı. Gürkan terimi böylece ortaya çıktı. Gurkan, “kayınpeder” anlamına gelen Kuragan’dan türemiştir. Bu durumda, Timurlular, “Cengiz Han’ın damadı” oldular. Gürkanlılar / Timurlular, Cengiz Han Hanedanı ile yakın ilişki içindeydiler ama onlara ait değildiler.

Babur, babasının Yunus Han ile ilişkisini anlatırken şöyle diyordu:
“Babam, kayınpederinden, yani Yunus Han’dan, atası Çingiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay Han’ın yurduna Mughallerin hanı olarak girmesini bir kereden fazla istemişti.”

Babur, soyunun Cengiz Han’ın anne tarafından gelmesinden gurur duyuyordu ama kendisini hiçbir zaman bir Moğol olarak görmedi. O bir Türk’tü, bir Timurluydu. Babürlüler, kendilerine ve hanedanlarına atıfta bulunmak için zaman zaman Gürkani adını da kullandılar.
Babür’ün annesi Kutluğ Nigar Hanum, bir Cengizi prensesiydi. Çağatay Hanesinden, Doğu Çağatay Hanı Yunus Han’ın kızıydı. Yunus Han’ın soyu ise şöyleydi: Giyasuddin Baraq Han’ın oğlu, Duwa Han’ın oğlu, I. Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay Han’ın oğlu, Mutukan Han’ın oğlu, Yesünto’a Han. Bu soy, Babur’un anne tarafından Cengiz Han’ın soyundan geldiğini gösterir.
Sonuç olarak, Mughaller Cengiz Han soyundan gelmişti. Ancak Cengizi değildiler, Timurlulardı. Mughaller kendilerini her zaman Timur’un oğulları olarak gördüler, Cengiz Han’ın değil.
Timur Hanesi
Babur’dan önce bile Timur Hanesi, Cengiz Han Hanedanı ile yakından ilişkiliydi. Timur’un kendisi Barlas kabilesine aitti. Bu kabile, başlangıçta bir Moğol kabilesiydi. Ancak Timur doğduğunda Barlas’lar artık Türkleşmişti. Bununla birlikte, Orta Asya’da o dönemde bir Moğol’un veya Türk’ün kim olduğu arasında net bir ayrım yoktu. İkisi arasındaki çizgi çok bulanıktı. Bu etnik yapıyı Turko-Mongol olarak tanımlamak daha uygundur. Ancak Timur, hiç kuşkusuz köken olarak Türk tarafına daha yakındı.

Mughal Hanedanlığının gerçek adı Timurlu veya Gürkan Hanedanı olmalıydı diye de düşünülebilir. Mughal terimi aslında hanedanı tam olarak temsil etmiyor, ancak hanedana “Gürkan Hanedanı” denildiğinde bu isim Cengiz Han ile ilişkilendirilecekti. Bu da tam olarak doğru olmayacaktı.

Kültürel köken olarak Babur
Babur Şah, Moğol kültürüyle değil Timuri kültürü ile büyütüldü. Bu, kültür, yerel göçebe Türk kültürü ile kentleşmiş Pers kültürünün bir karışımıydı.
Babür’ün kendisini Timurlu (Türk) olarak gördüğüne dair kanıtlar var. Bu kanıtlar, anılarının toplandığı Babürname eserinde geçiyor. Babürname Çağatay dilinde yazılmıştır. Çağatay Dili, Türkçenin Karluk lehçesine ait bir dildi.
- “Andicanilerin hepsi Türktür, kasaba veya çarşıdaki her adam, Türki’yi (Türk dilini) bilir.”
Babur Andican’da doğdu ve bu şehir onun yuvasıydı. Bu sözüyle Andican halkının hepsinin Türk olduğunu açıkça belirtiyor. Moğol veya başka bir etnik gruptan bahsetmiyor.
1519 yılında Hindistan’a yaptığı seferi anlatırken Babürname’de (sf. 223) şöyle demiş “… birkaç vilayet, kaç zamandır Türk tasarrufunda idi, ve bunları kendi mülkümüz gibi tasavvur ederdik, zorla veya sulhla kendimizin oralara mutasarrıf olacağımıza emindik…. Bu vilayetler eskiden beri Türklüğün olagelmiştir, bu vilayet ili (halkı) ile yakınlığımız vardır, yağma edilmeyecektir.”
Sultan İbrahim Lodi’ye gönderdiği mesajında (sf. 226) “Türklerin oturdukları vilayetleri kendimizin saymıştık, onun için onlar yağma edilmedi.”
1526’da Panipat savaşından sonra gelen elçiye :
- “Ey Biyana Miri, Türkle çarpışma.
- Türk’ün çevikliği ve kahramanlığı apaçıktır.”
demiştir.

(Çizimde yer alan kişilerin yaşadıkları dönem açısından hepsinin bir araya gelmesi mümkün değildir, ama Babür soyunun Timur’dan geldiğini gösteren güzel bir örnek olduğu için bu çizimi paylaştık.)
Tarihsel Geçmiş
Mughallerin görünüşleri Moğollardan neden bu kadar farklıydı?
Bu iddia doğru değildir. Babur ve Humayun’un her ikisi de Türk-Moğol kökenleri nedeniyle Moğollara benzer görünüyordu. Özellikle yarı Moğol olan Babur, daha çok benziyordu.
Buna karşılık Humayun’dan sonra gelen hükümdarlarda Türk-Moğol etnik özellikleri her geçen kuşakta azalmıştır. Bunun nedeni çok basitti. Babür haricinde hiçbir imparator bir Türkle evlenmedi. Babür’den sonraki hükümdarlar genellikle Pers kökenlilerle veya yerel Rajput kadınlarla evlendi. Geçen her nesilde, Türk-Moğol etnik özellikler azaldı. Son Mughal hükümdarı Bahadur Şah Zafar, artık tamamen tipik bir etnik Kuzey Hindistanlı görünümündeydi.
Mughal İmparatorlarının kan analizi. (Gen aktarımı sadece anne – babadan değil büyük anne ve büyük babalardan da geçiyor olsa da bu etkenleri gözardı ederek ve sadece genel bir bilgi vermek amacıyla şu tabloyu hazırladık.)
- Babur – 1/2 Türk, 1/2 Moğol
- Humayun – 3/4 Türk, 1/4 Moğol
- Ekber – 1/2 Fars, 3/8 Türk, 1/8 Moğol
- Cihangir – 1/2 Rajput, 1/4 Fars, 3/16 Türk, 1/16 Moğol
- Şah Cihan – 3/4 Rajput, 1/8 Fars, 3/32 Türk, 1/32 Moğol
- Aurangzeb Alemgir – 3/8 Rajput, 9/16 Fars, 3/64 Türk, 1/64 Moğol
Bu analiz, Mughal İmparatorlarının zaman içinde Moğollardan (ve Türklerden) neden bu kadar farklılaştıklarını gösteriyor. Son imparator, Bahadur Şah Zafar zamanında kültürde, genetik yapıda ve görünüşte Türk ve Moğol unsurlardan geriye çok az şey kalmıştı.
Mughaller ve Moğollar arasındaki fark nedir?
Mughal/Moğol terimi, Moğol demenin Farsça yoludur. Mughal kelimesi tam anlamıyla Farsça “Moğol” demektir. “Mughal” terimi Perslilerin Moğol olarak gördükleri birini tanımlarken kullandıkları kelimeydi. Buna pek çok durumda Türkler de dahildi. Orta Doğu, Güney Asya ve Orta Asya’da kim olduğu bilinmeyen ve Moğollar’dan farkı anlaşılamayan bir kişi, otomatik olarak Mughal olarak isimlendiriliyordu.
Ekber dönemindeki değişimler
Ekber’i bir Hint imparatoru olarak görebilir miyiz?
Ekber, Timuri / Gurkani Hanedanı’nın devamı olan Mughal’lerin imparatoruydu. Ancak, Mughal imparatorluğu, Timur döneminden sonra çok değişti. Göçebe yaşam tarzını terk etti ve Persleşmiş bir Türk hanedanı haline geldi.
Ekber Şah, dedesi Babür ve babası Humayun’un aksine, Orta Asya’da doğmadı. Hindistan’da, Sindh’de doğdu. Hümayun Şah ve Hamida Banu Begum’ün oğluydu. Ekber’in babası Humayun Timurlu, annesi Hamida Banu Begum ise Fars kökenliydi. Bu soy, Ekber’i yarım Türk ve yarım Farslı yaptı.

Ekber, tüm yaşamını Hindistan’da geçirdi. Atalarının gelmiş olduğu Orta Asya’ya hiç gitmedi. Babası ve dedesinin aksine, Ekber kendi ana dili olan Çağatay Türkçesini hiç öğrenmedi. Baburname’yi anlayabilmesi için Farsçaya tercüme ettirdi. Bu dönemde Farsça, Kuzey Hindistan’ın ortak dili idi.
Ekber, kendisini Orta Asya’da bir bölgenin değil, Hindistan’ın imparatoru olarak görüyordu. Ekber, imparatorluğunu, “Hindustan İmparatorluğu” olarak tanımladı.

Babürlülerin inşa ettiği her şey de Hindistan’daydı. Tüm servet “Hindustan İmparatorluğu”nda harcandı.
Babur döneminde soylular çoğunlukla Türk kökenliydi. Ekber bunu değiştirdi. Pers ve yerel (özellikle Rajput) soylulara daha fazla güç ve imkan verdi. Ekber, etnik olarak Türk soyuna ait olabilir, ancak bunu gösteren çok az şey vardı. Kuzey Hindistan’lı soylular gibi giyinir, onlar gibi yemek yer ve onlar gibi konuşurdu.
Mughal imparatorları tarafından kullanılan unvanlardan biri Şehinşah-e-Sultanat El-Hindiyye idi. Bu, “Hindistan Sultanlığı İmparatoru” demekti.
Babür İmparatorluğu’nun niteliği konusu, etnik Azeri – Türkmen nitelikli Safevi İmparatorluğunun bir Pers imparatorluğu olarak kabul edilmesi gibiydi. Ya da etnik olarak Avşar Türkü olan Nadir Şah’ın bir Pers İmparatoru olması gibidir. Başka bir örnek ise Mısır Memlükleriydi, etnik olarak Türk kökenli olmalarına rağmen bir Mısır İmparatorluğu olarak kabul edildiler. Çin’in Qing Hanedanlığı da Han Çinlileri tarafından yönetiliyordu.
İmparatorlukların ve devletlerin kendi yapılarına verdikleri ismi esas olarak kabul etmek gereklidir. Örneğin kendisini “Safevi Devleti” diye tanımlamış bir yapıya “Hayır, sen Türksün, belki farkında değilsin, ama öylesin” denilemez. O grup kendi devletini tanımlarken “Türklük”, “Türkmenlik” veya “Azerilik” unsurlarından birisini tercih etmemişse, buna sadece saygı duymak gerekir. Aynı durum Afşar – Türk nitelikli Nadir Şah devleti ve Türk – Moğol nitelikli Babürlüler imparatorluğu için de geçerlidir.
Buna benzer şekilde Ekber’ın “Hindistan imparatoru” olmak dışında başka bir kökenini öne çıkarmaya çalışmanın hiç bir anlamı yoktur. Ekber, Hindistan’da doğdu, tüm hayatı boyunca Hindistan’da yaşadı, Hindistan’da öldü ve Hindistan’da gömüldü. Bir “Hindustan İmparatoru”na Hintli’den başka bir şey nasıl denir?

Sonuç olarak, bu imparatorluğa neden Mughal İmparatorluğu denildiğini merak edebilirsiniz. Neden Timuri İmparatorluğu veya Gürkani İmparatorluğu denmemiş? Bunun nedeni, bölgedeki yerel halkın, İranlı komşuların ve gelecek olan İngilizlerin onları Mughal olarak adlandırmasıydı.
Tarihte, bu İmparatorluğun Mughal İmparatorluğu olarak anılmadığı ve “Babürlüler” denildiğini gösteren kanıtlar da var. “Babürlüler” terimi daha çok tarihsel anlamda kullanılmıştır, ancak “Mughal” terimi daha yaygın kullanılır. Hindustan İmparatorluğu budur. Ekber Şah’ın anılarında kullandığı isim de budur. Mughal ismi, daha sonraları İngiliz dönemiyle birlikte daha da yaygın hale gelmiştir.
Ancak bu, Babürlülerin kurmuş olduğu tek imparatorluk değildi. Gerçek Mughal İmparatorluğu, Orta Asya’da daha kuzeyde uzanıyordu. Babur’ün büyükbabasından Mughallerin Han’ı olarak bahsettiğini hatırlayın. Çünkü Yunus Han, bir Doğu Çağatay Hanlığı olan Mughalistan’ın Hanıydı. Timur ve Timurlular’ın yükselişi, Çağatay Hanlığı’ndaki Moğolların Maveraünnehir’i ve tüm batı bölgelerini kaybetmesine neden oldu. Çağatay Hanlığının kalıntıları, Mughalistan veya Moğolların ülkesi olarak bilinir oldu.
Mughaller ve Moğollar karşılaştırılması
Mughaller ve Timurlular, Moğol İmparatorluğu anlamında “Moğollar” ile ilişkilendirilmekten hoşlanıyorlardı. Hanedanlarına Gurkani, yani ‘kayınlar’, yani Cengiz Han’ın ailesiyle evlenenler adını verdiler. Temel meşruiyetlerinin özü buydu.

Moğollar, eski imparatorluk mirasıyla bağları olan Maveraünnehir üzerinde egemenlik iddia etmeye devam ettiler. Moğollar’ın sultanlık mitolojisinde Cengiz Han’dan daha önemli bir figür yoktu. Timur da onu putlaştırdı ve ona neredeyse dini bir nitelikte saygı duydu, onu, Emir-e kebir (Büyük Komutan) olarak gördü. Kendi soyunun “altın kan”dan geldiğine emindi. Bu Cengiz Han’ın kanıydı.
Buna karşılık Timurlular açısından “Moğol” kelimesi “barbar” ve hatta “inançsız” anlamına geliyordu. Babur, Moğollar hakkında şunları da söylemişti:
- Moğollar bir melek ırkı olsalar bile, yine de pis bir millet olurlardı.
- Moğol adı, altından da yazılsaydı kötü olurdu.
- Moğol biçmelerinde bir başak bile kapmamağa bak.
- Moğol tohumu ile ekilmiş her şey kötü olur.

Moğol İmparatorluğu parçalandığında, farklı parçalar farklı isimler aldı.
- Kuzey yolunu izleyen Altın Orda koluna Avrupa’da “Tatarlar” dediler.
- Orta Asya bölümündeki Çağatay Hanlığı Fars niteliği kazanarak “İlhanlılar devleti”ne dönüştü.
- Batı tarafında kalanlar Timurlular dönemindeki “Türkler” oldu.
- Doğu bölgesinde kalan yerler yarı-pagan nitelikteki Çağatay Hanlığı “Mughalistan” oldu.
- Moğolistan bölgesinde kalanlar “Moğol” oldu.

Yanlış bir isim olarak Mughal
Mughallerin kendilerine “Mughal” veya imparatorluklarına “Mughal İmparatorluğu” demedikleri için “Mughal İmparatorluğu” terimi aslında yanlış bir isimdir. Ancak, İmparatorluk, yerel halkın içindeki farklı unsurlar olan Mughaller (Moğollar) ve Timurlular arasında bir ayırım yapamadığı için bu şekilde tanındı. Özellikle Avrupalıların “Büyük Moğollar” şeklindeki isimlendirmesi de bu yanlışı yaygınlaştırdı. İngilizce’de modern çağdaki şekliyle “Moğol” terimi güçlü ve zengin imparatorlar anlamında “Moğollar / Mughaller” kökeninden geliyor.
Mughal İmparatorluğunun Pers nitelikler kazanması.
Mughaller, çok eskiden beri Pers kültüründen etkilendiler. Babur döneminden çok önceleri de Perslerden etkilenmişlerdi.
Örneğin, Timur, Fars dilini akıcı bir şekilde konuşuyordu. Semerkand’dayken birçok Pers şairi ve bilginini yanına almıştı. Semerkand, o dönemde Fars edebiyatının başkenti gibiydi. Timur’un biyografisi olan Zafarnama da Farsça olarak ve Fars bir bilgin tarafından yazılmıştır. Bu eser, Türk dillerine daha sonra Özbekler ve Osmanlılar tarafından çevrilmiştir.

Timurlu mimarisi bile İran mimarisinden ilham almıştır. Timur için çalışan birçok mimar aslen İranlı olduğu için bu normaldi. Timuri mimarisi, yeni bir tasarım yaratmak için İran mimarisinin özelliklerini Orta Asya mimari özellikleri ve Timur’un kişisel tercihleriyle birleştirdi.

Bu etkilenmelerin mekanizması şöyledir. Göçebe bir uygarlık yerleşik bir hale geldiğinde, bir kültür değişikliği ile karşı karşıya kalır. Göçebe uygarlık, yerleşik bir uygarlık olarak hayatta kalmayı öğrenmelidir. Bu bilgiyi yakınındaki yerleşik uygarlıktan alır, bu arada o uygarlıktan etkilenir. Örneğin, Çin yakınlarına yerleşen göçebe grupların Çinlileştiği görülür. İran’a veya batısına yerleşen göçebe gruplar da zamanla Persleşmiştir.
Muhtemelen başka bir neden, Orta Asya’ya Türk göçebe gruplarının yayılmasından önce, İranlı göçebelerin hakim olmalarıydı. Orta Asya’daki İran etkisi Türkler’in bölgeye hakim olmasından binlerce yıl öncesine dayanıyor. İskitler ve Partlar gibi gruplar, Orta Asya’nın İran asıllı göçebeleriydi. Ayrıca Sogd’lular gibi başka İran kökenliler de vardı.

© Wikimedia Commons
Timurluların karşı karşıya kaldığı Pers etkisi Timur’un ölümüyle daha çok arttı. Timur’un oğlu Şah Ruh, babasından farklı olarak, Türk-Moğol yaşam tarzına ve kültürüne önem vermedi. İslam kültürünü ve yaşam tarzını tercih etti. Bölgede hakim olan İslam kültürü ise Pers-İslam kültürüydü.

Birkaç nesil atlayarak Babur’a geldiğimizde. Babur Şah’ın, o zamanki tüm Timurlular gibi, Çağatay dilinin yanı sıra Farsça’yı öğrendiğini görüyoruz. Bu dönemde Farsça zaten bölgenin Lingua Franca dili haline gelmişti. Ancak Babür İmparatorluğunda geçerli dil hala Çağatay Türkçesi’ydi.
Babur daha sonra Özbekler’e karşı Safevi Pers İmparatorluğu ile ittifak kurmak zorunda kaldı. Böylece Pers kültürünün etkilerine daha fazla maruz kalmaya başladı.
Kuzey Hindistan’daki Pers etkisi Timurlu’lardan çok önce vardı. Bu etkilerin Gazne İmparatorluğu ile başladığı söylenebilir. Bunu Gur İmparatorluğu ve ardından gelen Delhi Sultanlığı dönemleri izledi. Delhi Sultanlığı, yaklaşık üç yüzyıl boyunca Kuzey Hindistan’ı yönetti. Delhi Sultanlığı da Persleşmiş bir imparatorluktu ve yönetimdeki soyluların Fars dilini ve kültürünü bilmesi bekleniyordu. Babür İmparatorluğu’nun kurulmasından yaklaşık beş yüz yıl önce bile Pers etkisinin Kuzey Hindistan’da güçlü bir şekilde hakim olduğu bir gerçekti. Mughaller (Babur) bu ortama yerleşmek ve hakim durumda olan Pers kültürünü devam ettirmek zorundaydı.
Babur’un ölümünün ardından oğlu Humayun tahta geçti. Ancak kısa süre sonra çıkan savaşta etnik Afgan nitelikli Sur hanedanı sultanı Sher Şah’a yenildi. Humayun, babası gibi Perslere sığınmak ve yardım istemek zorunda kaldı. Burada, Perslerden daha da çok etkilendi. Hindistan’ı geri almasına yardım eden ordusu birçok Pers askerden oluşuyordu.

Ekber, Hümayun’un ölümünden sonra pek çok idari reform gerçekleştirdi. Pers kökenli soylulara daha fazla önem ve değer verdi. Ekber döneminde Safevi İmparatorluğu’ndaki zulümden kaçan birçok Sünni İranlı’nın Hindistan’a kitlesel göçü yaşandı. Bu kişilere çeşitli yönetim görevleri verildi. Yönetici olmayan eğitimli İranlılar ise şair ve bilgin olarak çalıştı. Tüm bunlar, Ekber’in yönetimi sırasında Babür İmparatorluğunun içinde Pers etkisinin zirve dönemi yaşamasının nedeni oldu.
Babür imparatorları etnik Pers soylu kadınlarla veya Safevi kraliyet ailesinden soylularla evlenmeyi tercih etti. Bu, doğacak çocukların Pers kültüründen etkilenmesinin bir başka nedeni oldu. Örneğin Humayun’un eşi Hamida Banu Begüm, İranlı bir kadındı. Ekber’in annesiydi. Oğlu Ekber’in Pers kültürüne ilgi duyması ve ondan etkilenmesi gerçekten de şaşırtıcı olmamalı.

Son Mughal Hükümdarı Bahadur Şah Zafar’in mührü
Bahadur Şah Zafar’ın Büyük Kutsal Mührü, gelmiş olduğu aile köklerini gösteriyor.
Merkez Çember : Ebu Zafar Sirajuddin Muhammed Bahadur Şah Badshah Ghazi
Çevresel on altı daire : Muhammed Ekber Badşah oğlu, Şah Alam Badşah oğlu, Alamgir Badşah oğlu, Jahandar Şah oğlu, Şah Alam oğlu, Alamgir Badshah oğlu, Shah Jahan Badshah oğlu, Jahangir Badshah oğlu, Akbar Badshah oğlu, Humayun Badshah oğlu, Babur Badshah oğlu, Umar Sheikh Shah oğlu, Sultan Abu Said Shah oğlu, Sultan Muhammad Shah oğlu, Miran Shah oğlu, Amir Timur Sahib Kıran oğlu.
